
VATİKAN’A VE LONDRA’YA BAĞLI HİLAFET PROJESİ : FETHULLAH GÜLEN
Fethullah Gülen’in kendi resmi sitesinde bir manşet!
Fethullah Gülen Lordlar Kamarası’nda!
Tarih 25-26-27 Ekim 2007
Yer İngiltere Devleti’nin “Lordlar Kamarası” yani “İngiliz Parlamentosu.
Fethullahçı medyada bayram havası! Hiçbir faniye nasip olmayan bir bahtiyarlık(!).
Kraliyet ailesi bir dönem burada yaşadığı için bina hâlâ Westminster Sarayı olarak anılıyor. Bugün bina Lordlar ve Avam Kamarası’nın toplantıları dışında, Kraliçe’nin jübilesi ya da leşinin sergilenmesi gibi önemli devlet olaylarında da kullanılıyor.
Konferansa katılmak isteyenlerin yolladığı makaleleri eleyen ve konuşmacı olarak katılacak isimleri belirleyen editoryal kurulda Türkiye ve Kürtler konusunda uzman olan Profesör Henry Barkey, Cambridge Üniversitesi’nden Tim Winter, Londra Üniversitesi’nden İhsan Yılmaz gibi isimler yer alıyor. 14 kişilik kuruldaki en ilginç isim ise daha önce Ankara, 9 Eylül ve Selçuk üniversitelerinde ders de veren Rahip Profesör Thomas Michel. Arap Dilleri ve İslam üzerine doktorası olan ve Vatikan’a bağlı çalışan Michel, 13 yıl Vatikan’ın Dinler Arası Diyalog Konseyi’nin İslam ofisini yönetti.
Konferansta ele alınan konuların birkaç başlığını da yazalım ki ne kadar masum ve göz yaşartan bir hizmet olduğu daha iyi anlaşılsın.
Konferansın ana konusu “”Değişen İslam Dünyası: Fethullah Gülen hareketinin katkıları”.
Alt konular ise
“Anadolu Müslümanlığı ve Türkiye’nin yeniden tanımlanmasında Gülen Hareketi”,
“Gülen Hareketi, sekülerleşme ve demokrasi”,
“Gülen ve sosyal sermaye olarak İslam”,
“Avrupa İslamı, kimlik ve entegrasyon”,
“Gülen’in düşüncelerinde ve pratiğinde sivillik ve şiddet karşıtlığı”
“İslam dünyasında Gülen Hareketi”.
Daha daha ne ararsanız var. Yok yok yani.
“Türkiye’de İslam ve laiklik konusunda değişen perspektifler: AKP ve Fethullah Gülen hareketi”
“Dini teröre sivil yanıt: Gülen Hareketi PKK ve Hizbullah’a karşı”
“Fethullah Gülen Aleviler’e hitap edebilir mi?”
“Fethullah Gülen’den ilham alan çalışmaların finanse edilmesi: Harekete bağlılığı sağlamak”
“Gülen’in İslami yapılanma ve sosyopolitik etkileri üzerine düşünceleri”
“Gülen Hareketi’nin adabı ve etik değerleri ile Afganistan’da eğitim”
“Orta Asya’daki Gülen okullarının 10 yıllık incelemesi, 1997-2007”
İngiliz Parlementosu olan Lordlar Kamarası’nda ele alınan konuların can alıcı olan ve o günden bu güne kadar “cemaat” denen bu İngiliz Projesinin el attığı alanları görmeniz açısından seçtim bu başlıkları. Bu başlıkların altında İngiliz Projesi olan Fethullah Gülen’in harekatının seyrini okumak daha sağlıklı veriler sunacaktır bize.
Bir yandan Türkiye’nin son 12 yılını etkileyen siyasi iktidara kendini boyunduruk gibi vurarak, bu yeni yapılanma sürecinde oluşturduğu “bürokratik oligarşi” ile “Kemalist ve elitist oligarşiyi” tasfiye etmesi ve sonrasında boynuna bindiği iktidarın –kendisini boynundan atma çabasına karşılık- boynunu kırma teşebbüsü daha iyi anlaşılır.
Siyasi iktidarı devirme aşamasına gelmeden, aynı süreçte “paralel yapılanma” stratejisinin bir yandan “Kürtler” içindeki PKK ve başka gruplar içinde de uygulandığını anlamak zor olmaz. Bayrak indirme eylemleri, heykel diktirmeler ve yıktırmalar gibi hassas ve vurucu eylemler PKK’nın en güçlü dönemlerinde dahi aklına gelmeyen işlerdi. PKK’nın alevi kolu yani Dersim cenahı tamamen “paralel PKK” haline gelmiş barış ve çözüm sürecinde hem BDP hem İmralı’yı acze düşürmüştür. Devletin çözüm sürecini hala sabote edebilecek bir yapıdır bu.
Türkiye’nin diğer bir yumuşak karnı olan “Aleviler” için de icraata dökülen “Cami-cemevi projelerinin” amacı da Lordlar Kamarasında ele alınan konular çerçevesinde görülmelidir. İNGİLİZ projesi olan Fethullah Gülen’in 3. köprünün ismine dahi müdahale etmesinin arkasındaki bölücü plan bunun yansımasından başka bir şey değildir. Devletin ve hükümetin yaptığı çalıştaylara ve ürettiği çözümlere anlaşılmaz bir şekilde karşı koyan ve hiçbir şeyden razı olmayan “Aleviler’in” başlarındaki başka bir İngiliz uşağı olan “Alisiz Aleviliğin” mucitlerinden ateist İzzettin Doğan’ın kırk yıllık ahbap gibi Fethullah Gülen’le hemen kanka olması, onun projelerini hemen uygulamaya koyması bu sebeple şaşırtıcı değildir. Üstelik bu projeler hem “Aleviliği” hem “Sünniliği” bozmasına rağmen.
İslam’ı haşa bir “sosyal sermaye” olarak gören ve uygulayan İngiliz projesi Fethullah Gülen, içeride bu fırtınaları estirirken dışarıdaki güya “eğitim faaliyetleri” ile Orta Asya’da Rusya’yı tedirgin edecek derecede okullarını CİA ve MOSSAD üssü haline getirmiş ve senelerce çilelerle inşa edilen gerçek İslamî hizmetlerin de orada belini kırmıştır. Fethullahçılar’ın casusluk faaliyetleri sebebiyle Rusya ve etkisi altındaki Türki Cumhuriyetler’de Risale-i Nur hem yasaklanmış hem de bir çok Nur talebesi cezaevlerine düşmüştür.
Amerika’nın harab ettiği Afganistan’da İslam’ı haşa “sosyal sermaye” edip tuzak gibi kullanarak yani kendilerini suret-i haktan gösterip, mel’un okulları ile savaş sonrası yeni nesilleri dejenere etme ve Amerika, İngiltere için kolay yönetilebilir hale getirmenin altyapısı olmaya çalışıyorlar. Aynı faaliyetleri gariban Afrika ülkelerinde ise “ananas” ticareti şeklinde yani oraların elmaslarını ve madenlerini de zalim İngiliz ve Amerikan uşaklarına peşkeş çekmekle yürütürken öteki taraftan da okulların marifeti ile paralel yapılar oluşturmakta ve dejenerasyonlarını tam gaz sürdürmektedirler.
Müslüman olmayan ülkeler de ise İslam’ın yayılmasını durdurabilmek ve engelleyebilmek uğruna “semavi dinler” ve “diyalog” zırvasının gölgesi altında Hristiyanlığa tekrar revaç buldurmakta ve misyonerliğe alan açmaktadırlar.
Bu mel’un yapının yani İngiliz Projesinin günümüzdeki faaliyetleri cümlesinden kısa bir kesit ve yelpaze sunduk sadece. Fakat buraya kadar anlattıklarımız Fethullah Gülen’in sadece bir İngiliz Projesi olduğunu meşhur “Lordlar Kamarasındaki” konferans faaliyeti ile delillendirmek içindi.
Tarihte eşi benzeri olmayan bu “Postmodern Müseylime”nin, ne Hoca ne Efendi olmayan bu İngiliz Projesinin nasıl böyle dallanıp budaklandığına, yani oluşum seyrine de kısaca temas edelim.
Hz. Bediüzzaman’ın dar-ı bekayı teşrifinden sonra Üstad Hazretlerinin 3. Said olarak vasfedilen döneminde öne çıkan talebeleri, manevi bir irşad mesleğini ve “ümmeti sahil-i selamete çıkaracak” bir programı, yeni hizmet tarzı diyerek, adına “Nurculuk” denen bir felsefe mesleği ve “fikir ekolu” haline getirdiler. “Cami merkezli” hayatdar bir keyfiyet, “okul merkezli” felsefî bir keyfiyetsizliğe inkılab etti.
Sonradan siyaset mikrobunun da zehirlediği bu “yeni oluşum(!)” kendi aralarında da vahdet ve ittihadı temin edemeyip farklı fırkalara bölündüler. Hz. Üstad’ın “İslam’ın kendisinden olan siyaseti” gereği “Cumhuriyet Halk Fırkası’nı” tek hamle ile memlekette bir daha iktidar olamayacak şekilde mağlup etmesini, yanlış okuyan ve yanlış anlayan 3. Said Dönemi talebeleri, bir kısmı Demokrat Partinin ve sonrasında da Demirel’in peşine takıldı ve olmadık mecralara savruldular.
Bediüzzaman’ı her dönem yakın takip altında tutan İngiliz, Filistin’de Osmanlı ordusunu perişan eden bir paşa bulup, onun hıyaneti ile Osmanlıyı mağlup etmesinin ardından, yıktığı hilafeti tekrar ihya edecek, ümmet içinde vahdet ve ittihadı tesis edecek “Mehdiyet Programının” doğmasına ve telifatına engel olamadı. Ancak 3. Said dönemi talebelerinin yanlış içtihadı ile muvakkat bir mevzi kazandı. “Mehdiyet Programını” akamete uğratmakta kullanabileceği bir aktörü Hz. Üstadın dar-ı bekayı teşrifinden hemen sonra keşfetti. Hz. Ali’nin R.A. ihbarı ile “ulemau’s su” vasfına sahip, belagati olmasa da hitabeti olan ve Risale-i Nur’ları da iyi bilen bu yeni aktör “Fethullah Gülen’den” başkası değildi. Böylece İngiliz Mehdiyet’e karşı ilk mevzi ve muvakkat galibiyetini elde etmiş oldu.
Günümüzde hem Risale-i Nur’un hem İslamiyet’in başına bela olmuş, her biri müstakil bir İNGİLİZ projesi haline gelecek “postmodern BEL’AM’lar”, “kedicikli oynak MÜSEYLİMELER” hep bu açılan yoldan indiler meydana.
İrşad mesleklerinin olmazsa olmazı olan “İNTİSAB” ve “MERCİİYYET” gibi iki mühim istinadgahı fiilen iptal eden ve koca kitleyi böylece vahdet ve ittihad noktasından mahrum bırakan 3. Said dönemi ağabeylerinin sebep oldukları “derebeylik şeklinde uygulanan ağabeylik” sisteminden yararlanan Fethullah Gülen NURCU OLMADAN AĞABEY OLMANIN ilk örneği oldu.
Risale-i Nur’lardaki devasa programın ve potansiyelin farkında olan Fethullah Gülen, 1963 yılından sonra -Nurculuğun Derebeylik dönemi de denebilecek bu sürecinde-, işte bu Ağabeylerin açtığı hem mesleki, hem kitabi tahrifat yolundan giderek, göstere göstere kendi imparatorluğunu kurmaya başladı ve kendi hitabetinin, vaizliğinin payandası olarak hep Risale-i Nuru kullandı. Kendisinin her konuda tutarsızlığına, iki dilli-iki fikirli olmasına ve hiçbir fikrî, siyasî, ilmî entelektüel birikimi ve sermayesi olmamasına rağmen kitleler üzerindeki etkisi; Risale-i Nur’u kendisine sadakat için kullanmasından başka bir şey değildir.
70 lerin başlarında Mehmet Kutlular ile Fethullah Gülen arasında şu münazara geçer. Yeni Asya’nın tarihçesi olan “SERENCAM” kitabından aynen naklediyorum.
“Buna rağmen İzmir’de, Hocanın “Mehdi, Kahtanî” olduğu iddiaları yayılmaya başlayınca cemaat içinde konuşulmaya başladı. Mesele Kutlular’a aksedince “Böyle iddia sahiplerini kolundan tutup atın” dedi. Hocaefendi bunu duyunca rencide oldu.(…) İzmir’e gelen Kırkıncı, Kutlular’la birlikte Hocaya gidip kırgınlığın sebebini sordu.(…)
(Fethullah Gülen sorguluyor. Dikkat!) “Bu tamam. Sen Pınarbaşı’nda Mehdilik iddiasında bulunanlara ağır hakaretlerde bulunmuşsun.”
Kutlular : “Bulundum”
Gülen : “Bu iddiada bulunan pek çok insan var.”
Kutlular : “Başka cemaatlere karışmam. Ben bizim içimizde dedim. Şimdi de diyorum. Bizim Mehdimiz, Kahtanî’miz belli. Deccalı da biliyoruz.”
Evet, bu ağabeyler taa o yıllardan Fethullah Gülen’in hem mahiyetini hem iddialarını bilmelerine rağmen işte böyle en fazla serzenişten öteye geçmeyecek bir acziyetle bu İngiliz Projesini sadece seyrettiler. Ne tarihin ne de Üstad’larının onların üzerinde hakkı olan sorumluluklarını yerine getirmediler, getiremediler. İş işten geçtikten sonra yapılan mücadelelerin kaç paralık fayda sağladığı ise ortada.
IŞİD’in Mehdiyete ait argümanları özellikle vurguladığı ve kullandığına yukarıda dikkat çekmiştik. Fethullah Gülen adlı projede de İngiliz’in onlarca yıldır en çok neyi kullandığını anlamışsınızdır.
Bir yanıt bırakın